ZİKİR VELİLİĞİN DİPLOMASİDİR
--------------------------------------------------------------------------------
Önce şunu belirtelim ki, Allahu Teala'yı bir şekilde zikretmek farzdır. Bu zikrin bir sayısı ve sınırı yoktur. Müminlere verilen ilâhî emir şudur:
"Allah'ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz.(Enfal, 45)
"Ey iman edenleri Allah'ı çokça zikredin. Onu sabah akşam teşbih edin."(Ahzap, 41-42)
"Allah'ı çokça zikreden erkekler ve kadınlar var ya, Allah onlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır."(Ahzap, 35)
Gafil, Allah'ın dostu olamaz. Allahu Teala'yı seven de gafil olmaz.
Mümin, ehl-i dünyanın parayı, makamı, nefsini zikrettiği kadar, alemlerin Rabbini zikredemezse, kalbinin hasta olduğunu bilmelidir. Hâlbuki, bütün varlıklar zikre yardımcı olsunlar diye bize emanet edilmişlerdir.
Bütün arifler, kalbi uyanmayan, zikir dersini geçemeyen kimseye velilik diplomasının verilmeyeceğini belirtirler.(Ahmed Zerruk, Kavaidü't-Tasavvuf, 69; Kuşeyri, Risale, II, 465; Şa'râni, el-Envaru'l-Kudsiyye, I, 35.)
Zikir, hak yolcusunun en birinci amelidir. Tasavvuf terbiyesinin ana hedefi kalbi uyandırmak ve Yüce Allah'a bağlamaktır. Bütün mesele kalbin uyan-masıdır. Kalbi uyanmayan kimse, bir türlü taklitten kurtulamaz. Bu haliyle kalp, ibadetin gerçek tadını alamaz, ilâhî emirlerdeki hikmeti ve inceliği anlayamaz.
Allahu Teala, dostlarının hâlini anlatırken onların zikre nasıl aşık olduklarını şöyle haber vermiştir:
"Onlar öyle er kişilerdir ki, onları herhangi bir ticaret ve alış veriş işi Allah'ı zikretmekten, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymaz. Onlar, yüreklerin ve gözlerin dehşetten ters döneceği ahiret gününden korkarlar."(Nur, 37)
"Onlar, ayakta, otururken ve yanları üzeri yatarken devamlı Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler."(Al-i İmran, 161)
Büyük müfessir Fahruddin Razi (rah), bu ayetin tefsirinde, Allahu Teala'ya gerçek kulluğun ve dostluğun ancak bütün vücut azalarıyla Allah'a yönelmekle mümkün olduğunu belirtmiştir.(Razi, Tefsir-i Kebir, IX, 110)
Arifler, bu hâle, "zikr-i sultanî" derler ve onu şöyle tarif ederler: "Zikr-i sultanî, zikrin vücuda yayılıp bütün duygu ve düşünceyi tesiri altına almasıdır. Bu durumdaki kimse, bütün eşyanın zikrini hissedecek hâle gelir."(Mevlana Halid, Mektubat, 32. Mektup)
Büyük veli İmam Rabbani (k.s), bu konuda şu mühim uyarıyı yapıyor:
"Kalbin Allah'tan gayri her şeyi unutacak derecede zikir içinde kaybolması ve bu hâlin Allah'a yakınlık sebebi olması için Ehl-i Sünnet inancına bağlı olmak şarttır.
Ayrıca hak mezheplerden birisinin hükümleriyle amel etmek gereklidir. Bu, peşine düşülecek en büyük hedeftir.
Cenab-ı Hak ile huzur ve sükuna ulaşıp tertemiz olan kalp sahipleri, eşyaya baktıklarında devamlı yaratanı hatırlarlar, kalpleri eşyaya takılıp kalmaz. Buna kalbin Allah'ın sevgi ve zikri içinde kaybolması denir. Velilikte ilk basamak budur ve diğer velayet makamları bu hâlin üzerine gelişir."