ZİKİRDE İLK NOKTA
--------------------------------------------------------------------------------
Zikirde ilk nokta, onun gereğine inanmaktır. Zikir, fazilet değil, farz olarak görülmelidir. Sonra birinci adımı atmak gerekir. Başlanmayan hiçbir işten sonuç alınamaz. Taklitle de olsa, zikre başlamalıdır. Kalbin uyanması için ona yönelmek şarttır. Zikirde devamlılık esastır. Vücudun zikre alışması, ısınması ve onu nefes alış verişi gibi tabii hâle getirmesi için, zikre devam edilmesi gerekir. Arifler, işin çözümünü zikre başlamakta ve devam etmekte görmüşlerdir.
Büyük velilerden Şibli (k.s), manevî terbiyeye ilk girdiği günlerde, yanında bir bağ ince çubuk bulundurur, kalbi gaflete düştükçe bu çubuklardan birisini vücuduna vurarak kırardı. Böylece gafil kalbini uyandırmaya ve zikirden kaçan nefsini uslandtrma-ya çalışırdı."(Kuşeyri, Risale, II, 465.)
Tasavvuf büyükleri, manevî terbiyeye ilk adımı atan kimselere, hemen zikir dersi vermektedirler. Bu derse, belli sayıdaki bir zikirle başlanır ve adım adım devam edilir.
Zikri mürşid kontrol eder. Gereken müdahaleleri o yapar, kalpte bir tıkanma ve usanma olursa ilgilenir, kalbin yolunu açar. Mürşid, şeytandan gelebilecek vesvese ve engelleri bilir, müridin onları aşmasına yardımcı olur.
Zikir vücutta bir meleke hâline gelene kadar, mürşid kontrolü devam eder.
Meleke demek, vücuda mülk olmuş, ondan ayrılmaz bir parça hâline gelmiş sıfat demektir.
Zikirde son nokta, kalbin zikrine bütün vücudun ortak olmasıdır. Bu hâl, ayetlerde belirtilen zikre ulaşmaktır. O da yürürken, otururken, yan üstü yatarken, yani gece gündüz, acı tatlı bütün hâllerde Yüce Allah'ı zikretmektir.
Devamlı zikir demek, devamlı itaat ve edep demektir. Zikrin vücuda yayılması ve bütün azaların zikre ortak olması ancak güzel kullukla olur. Dili zikir çekip eli zulüm yapan, gözü harama bakan, yürüyüşüyle çalım atan kimse gerçek zikir ve fikir ehli değildir.
Zikrin ve güzel fikrin sonu itaattir. Yüce Allah'a itaat eden her mümin zikir etmektedir.
Ulaştığı her nimetin önünde, içinde ve sonunda tefekkür eden, onun Yüce Mevla'nın bir ikramı olduğunu düşünen, nimeti kullanırken bismillah, kullandıktan sonra elhamdülillah diyen bir mümin zikretmektedir.
Allah'tan korktuğu için harama yanaşmayan, irade ve sevgi ile haramlardan elini, dilini, gözünü çeken herkes o anda Yüce Allah'ı zikretmektedir.
Gördüğü her varlığa ibretle bakan, onları ilâhî bir sanat olarak gören, bu sebeple herkese nazik davranan ve edebini muhafaza eden mümin zikir halindedir.
Kısaca zikrin başı sonu edeptir.
Zikir, müminin en büyük amelidir.
Zikir, Yüce Allah'ın kalplerimize koyduğu bir sır ve emanettir. O sırra ulaşanlara, bu emaneti koruyanlara ne mutlu; Çünkü onlar Allahu Teala'nın has dostlarıdır.
Onlar Yüce Allah'ı, Yüce Allah da onları zikretmektedir. Bu, ne büyük bir saadettir.