73-MÜZZEMMİL:
Müzemmil, tefe'ul bâbından etken ism-i fail (ortaç) olup aslı "mütezemmil"dir. Tâ harfi zâ harfine çevrilmiştir. "Örtüsüne bürünüp örtünen" demektir ki kendisi örtünmüş veya başkası tarafından örtülmüş olabilir. Bunun büyük bir olay karşısında başını içine çekmek, gizlenmek, kaçınmak, rahata meyletmek gibi kinaye mânâları da olabilir. Nitekim Râgıb, istiare yoluyla, işe pek önem vermeyen, kısa davranan mânâsına kinaye ve taşlama olduğunu söylemiştir.
Tezemmül mastarının üç harfli kökü olan "zeml" kelimesinin birçok anlamı vardır. Mesela, zeml ve zemelân; at, davar gibi hayvanların neşe ve cünbüşle bir tür yürüyüşü demektir. Yine zeml, atın terkisine birisini almak, yük yüklemek mânâsına gelir. Zemîl ve ziml, binicinin arkasına oturan, arkadaş; zümle de çok yoldaş topluluğu demektir. Bu bakımdan "tezemmül" kelimesi bunların herhangi birinden türetilerek bu bâba nakledilmiş olabilir. Fakat özellikle bilinen ve duyulan mânâsının, "elbiseye bürünüp örtünmek" olduğu açıklanıyor. Bir de müzzemmil, yük yüklemek mânâsına gelen zeml'den türetilerek "yükü yüklenen" mânâsına olduğu söylenmiştir.
"Ey örtünen!" hitabı, ilk önce Hz. Peygamber (s.a.v)'i dikkatli ve uyanık olmaya davettir. Bazıları işin öneminden dolayı bunun "ne yatıyorsun? Niye gizleniyorsun? Niye zayıf davranıyorsun? Kalk" gibi bir tür taşlama ve azarlama biçiminde bir şiddet hitabı olduğunu; bazıları da "gönül okşama" mânâsıyla bir teşvik ve gayrete getirme hitabı olduğunu söylemişler ve böyle olmasının peygamberlik makamına daha uygun olacağını düşünmüşlerdir.
Ebu Hayyân'ın yazdığına göre Süheylî şöyle demiştir: Müzzemmil ismi, Hz. Peygamber (s.a.v)'in öteden beri tanınageldiği isimlerden biri değildir. Müzzemmil ismi, ancak bu hitap sırasında bulunduğu bir durumdan kaynaklanmıştır. Arap, birisine sitem etmeksizin onun gönlünü okşamak istediği zaman bulunduğu durumu anlatan bir kelimeden türemiş isimle seslenir. Nitekim Hz. Ali (r.a) toprak üzerinde uyumuş ve böğrüne toprak yapışmış olduğu bir sırada, Hz. Peygamber (s.a.v) ona: "Kalk ey toprağın babası!" diye hitap ederek onun gönlünü okşadığını anlatmıştır. İşte hitabında da böyle bir yakınlık kurma ve gönül alma vardır. Bu açıklamanın en sağlam olarak ifade ettiği gerçek, Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında müzzemmil isminin daha önce bilinen bir isim olmayıp ancak bu hitap sırasındaki durumunu gösteren bir niteleme ve gönül okşama olduğunu bildirmesidir. Fakat gönül okşama tabirinin görünen anlamına göre, "kalk" emrinin böyle bir lâtifeden sonra söylenmiş olması, bu emrin vücub, yani gereklilik ifade etmesine uygun düşmez.
Bu işin güzel ve hoş görülen bir iş olarak düşünülmesini gerektirir. Bu görüşte olanlar bulunmakla beraber bu anlayış, peygamberlik görevinin başlamasının önemi, "Biz senin üzerine ağır bir söz bırakacağız."(Müzzemmil, 73/5) sözünün ağırlığı karşısında hafif görünür. Allah tarafından Hz. Muhammed (s.a.v)'in zatını peygamberlik makamına yükseltmek üzere "kalk" emrini vermek için gelen bu sesi, başlangıçta şiddetli bir uyarı olarak anlamak, lâtife gibi anlamaktan daha çok yüksek bir edebi anlayışla peygamberliğin şan ve şerefine hürmeti ifade eder.
Peygamberin bu seslenişi duyduğu sırada bulunduğu örtünme hali ne idi? Niçin idi? Bunun birkaç şekilde yorumu yapılmıştır:
BİRİNCİSİ, Âlimlerin çoğu bunun yukarıda açıklandığı üzere "Beni örtün, beni örtün" diyerek örtünüp yatmış olması hali, bunun sebebinin de Hira mağarasında gördüğü meleğin ve aldığı vahyin şiddetinden duyduğu korku ve heyecan olduğu, bazı rivayette de Kureyş'in Darunnedve'deki sözlerinden duyduğu üzüntü olduğunu söylemişlerdir. Bu hal içinde Peygamber'in yalnızlığını gidermek ve gönlünü okşamanın tam zamanında yetişen ilâhî bir yardım olduğunda şüphe olmamakla beraber, bunun biraz sonra yapılacak daha yüksek bir uyanışa davetten önce şiddetli bir destek olması her halde daha kuvvetli bir yardım ve imdat olur. Bu hal içinde Peygamber'in örtündüğü ne idi. Bazıları bunun bir kadife, yani saçaklı bir Acem keçesi olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da Hz. Hatice'nin "mırt" tabir edilen büyük bir yün elbisesi, ihramı veya battaniyesi demişlerdir ki, ikisi arasında bir fark olmasa gerektir.
İKİNCİSİ, Katâde demiştir ki, Hz. Peygamber (s.a.v) namazı için elbisesine bürünmüştü. Ferrâ ve İbnü Cerir bunu tercih etmişlerdir. Bu durumda, "ey örtüsüne bürünen!" diye yapılan hitap sadece teşvik için olmuş olur. Gerçi burada "kalk" emrinden önce namaz için bir emir bulunduğu bilinmektedir. Fakat İbnü Cerir, "Hz. Peygamber (s.a.v) geceleri namaz kılardı, işitenler de gelip ona katılmaya başlamışlar, bir cemaat oluşmuştu. Allah'ın Resulü (s.a.v) onların toplanmasını pek uygun görmeyip devam edememelerinden ve bu namazın farz kılınmasından sakınmıştı. "Ey insanlar! Yapabileceğiniz amellere girişin. Siz amelden usanmadıkça yüce Allah sevaptan usanmaz. Amellerin hayırlısı ise devamlı olanıdır" diye nasihat etmişti. Devam edenler devam ediyordu. âyeti indi, farz kılındı." diye Hz. Aişe'den gelen bir rivayeti kitabına almıştır. Resulullah (s.a.v)'ın Hira mağarasında inzivaya çekilip ibadet ettiği de sahih kitaplarda rivayet edilmiştir.
ÜÇÜNCÜSÜ, İkrime, "Müzzemmil, yük yüklemek mânâsına gelen "ziml" kökünden türetilen ve "büyük yük, yüklenen" mânâsından mecaz olarak, "Ey Peygamberlik yükünü yüklenen!" demek olduğunu söylemiştir ki, güzel bir mânâdır.
2. Bu üç görüşe göre, bu âyetin inmesinden itibaren Peygamber (s.a.v)'e müzzemmil ismiyle hitapta şu mânâlardan birisinin düşünülmesi gerekir. Birinci mânâ, "Beni örtün, beni örtün" diyen; ikincisi, "ey namaz kılmak, ibadet etmek için giyinip hazırlanan"; üçüncüsü, "ey nebilik ve resullük yükünü yüklenen," gece kıyam et kalk. Gece kıyam yani kalkış, maksada göre kapsamlı mânâlar ifade eder. Burada sözün devamında "Kur'ân'ı yavaş oku", "rabbının ismini zikret" ve "Rabbine yönel" gibi sözlerin gelmesinden anlaşıldığına göre, maksat, ibadet için kalkmaktır. Tefsirciler bunun "namaza kalk" demek olduğunu açıklıyorlar ki bunun iki izah şekli vardır. Birisi, "namaza kalk" takdirinde olması; birisi de "kıyam" tabirinin doğrudan doğruya namaz mânâsına olmasıdır. Onun için "kıyam-ı leyl" sözü, "gece namazı"nı ifade etmekte şer'î örf olmuştur. Devamlı ibadet eden kimseye "gece kaim, gündüz saim", yani "gece namaz kılar, gündüz oruç tutar" denilir. Gece kaim olmak, yatmazdan önce de, uyuyup sonra kalkmak suretiyle de olabilir. İkincisine teheccüd denilir. "Gece kalk" dediğimizde bizim dilimizde uykudan kalkmak anlaşılırsa da "gece kaim ol" sözü her iki mânâya da gelebilir. Burada açık olan budur.
İslâm'da beş vakit namaz farz kılınmazdan önce başlangıçta Peygamber'e bu emirle gece namazı farz kılınmış olup Peygamber (s.a.v) ve ashabının Ramazan'da olduğu gibi her gece uzun uzadıya namaz kıldıkları, sonra bu sûrenin sonunda gelecek olan "Rabbın biliyor ki sen kalkıyorsun.." âyetiyle miktarı değiştirilip hafifletildiği; bazılarının görüşüne göre bundan maksadın teheccüd olduğu ve beş vakit namaz farz kılındıktan sonra teheccüdün vacipliğinin ümmet hakkında kaldırıldığı, Peygamber (s.a.v) hakkında da "Gecenin bir kısmında da sana mahsus bir nafile kılmak için uyan."(İsra, 17/79) emrinin yürürlükte olduğu açıklanıyor.
Bazılarının görüşüne göre ise gece namazının vacip oluşu hiç kaldırılmamış, ancak hafifletilmiştir. Diğer bazıları ise bu ilk "gece kâim ol" emrinin farz için olmayıp mendub olmak suretiyle bir emir olduğu, "yarım" veya "daha az" veya "daha çok" diye miktar hakkında bir tercih hakkı tanınmasının bunu gösterdiği ve dolayısıyle teheccüdün ne başta, ne sonda, ne Peygamber (s.a.v)'e, ne de ümmete farz kılınmadığı görüşünü benimsemişlerdir.
3. Birazı müstesna, birazı hariç, yani gecenin birazı dışında kalk. Ne kadar? Gecenin yarısı yahut ondan biraz eksilt yarısından az kalk, ama bu eksiltme yarının yarısından, yani gecenin dörtte birinden fazla olmasın, en aşağı dörtte biri kadar kalk. Çünkü dörtte birinden aşağı eksiltmek, yarısının yarısından az değil, çok olmuş olur.
4. Yahut onu artır yarısından fazla kıl ki bu da üçte ikisi, nihayet dörtte üçü kadar olabilir.
Burada yarım, eksik ve fazla, gecenin birazının dışında kalan kalkılacak kısmının veya istisna edilen kalkılmayacak olan az kısmının açıklaması olabilir. Gerek müstesna minh gerek müstesna hangi taraftan düşünülürse düşünülsün sonuç aynı olur. Çünkü bir taraf eksilince diğeri ona karşılık aynı oranda artar. Birisi arttıkça diğeri aynı oranda eksilir. Şu kadar var ki, eksiltme ve artırma muhataba nisbet edilmiş yani ona "artır" ve "eksilt" denilmiş olduğundan "kalkmak" gibi bunların da onun fiili olması gerekir. Bu ise, bunların kalkılmayacak olan istisna edilmiş azını değil, kalkılacak olan gece müddetini açıklamak olduğunu hissettirir. Bu karineye (ipucuna) göre, Ebussuud'un dediği gibi "onun yarısını sözünün tamlamada geçen zamirin yerini tutmuş olduğu "müstesna minh olan gece"den bedel olarak kıyam süresinin açıklaması olduğu ortadadır. Veya eksilt ve veya artır fiilleri de kalk emrine bağlanmıştır. Bu suretle istisna edilen birinci de dolayısıyle buna karşılık beyan edilmiş olarak gecenin yarım, üçte bir veya çeyrek veya üçte iki veya üç çeyreğine kadar olan süresini kapsayabilir. Bunun hepsi, müstesna minh olan gecenin tamamından az olmakla beraber bazısında istisna edilen, geri kalandan az olsa da, bazısında eşit veya çok olmuş olur. İstisnalarda, istisna edilip çıkarılanın bütüne eşit olmamak üzere kalandan az veya çok olması caizdir.Fakat istisnanın doğal durumuna göre çıkanın kalandan az olacağı açık olup kurala uygun olan da budur. Bunun aksi yapıldığı zaman bir esprisi olmak gerekir. Burada önce genel kurala uygun olmak üzere, "azı hariç" denilerek geceden bir kısmı istisna edilmiştir. Bununla beraber o istisna edilen az'ın geri kalanlara eşit ve ondan çok olabileceği de anlatılmıştır. Bunda başlıca üç incelik vardır:
BİRİNCİSİ, her şeyden önce, istisna edilen şeyin az olması kuralına dikkat çekmek.