26-ŞUARA:
1-3- Bu sûrenin ismi, mânâsını Allah bilir. , den, , den, , dan diye Muhammed b. Kâ'b'dan bir rivayet de vardır. Şiddet harflerinin en şiddetlisi, kalkale harflerinin en serti, isti'lâ harflerinin en kalını olduğundan, ilk seste bu sûrenin şiddetli bir korkutma ifade ettiğini hissettirir. "Ta"nın Tûr Dağına, "sîn"in Musa'ya, "mîm" in Muhammed'e işaret olduğu da zihne çarpar.
Bunlar, sûrede böyle basit harflerden oluşarak okunacak âyetler, işte o mübin (apaçık) kitabın âyetleridir.
MÜBÎN: "Bâne" mânâsına "ebâne"den "beyyin" gayet açık, parlak demek olduğundan; kitab-ı mübîn, i'cazı açık olan kitap demek olur ki, kastedilen Kur'ân'dır. Hakkı açıklayan demek dahi olabilirse de buraya uygun olan öncekidir.
4-7- Gökten bir âyet, iman etmeye mecbur edecek bir âyet, tepeden inme kesin bir bela. Halbuki Peygamber ve kitap göndermekten ilâhî kasıt zorla değil, hoşnutlukla olgunluğa erdirmektir.
Boyunları, huzu' boyun eğmek mânâsına geldiğinden, buradaki "a'nâk"ın topluluk mânâsına olan "unuk" un çoğulu olması da uygun görülmüştür. Yani bütün topluluklarıyla ona boyun eğerler. Rahmândan zikir; öğüt ve hatırlatma veya Kur'ân'dır. "Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişizdir."
KERÎM, her şeyin iyisi, a'lâsı, faydalısı.
ZEVC, burada sınıf, cins nevî.
İNBAT, görünüşte sadece bitkilere has gibi görünürse de hayvanlara ve insana işaret eder. Zira hepsinde artma gücü vardır. Bununla beraber yalnız bitkileri düşünmek de yeterlidir. Yani o yeryüzünde sınıf sınıf her türlüsünden ne kadar güzel ve faydalı bitkiler bitirmişiz ve bitirmekteyiz? Baksalar ya! Gerçekten yeryüzündeki o çeşit çeşit bitkileri güzel bir sınıflandırma ile gözden geçirmeli de bir bakmalı; o ne kadar hoş, ne kadar çeşitli, ne kadar faydalı çiftler? Aynı çevre içinde o türlü renkler, o türlü şekiller, türlü çiçekler ve meyveler türlü özellikleriyle o kadar değişik sınıflar, cinsler, neviler, çeşitler, o güzel çiftler nasıl tertip ve tanzim olunup çıkıyor? Hem ölüp kuruduktan sonra yeniden yeniye kaç kereler bitirilip bitirilip duruyor. Hiç bu mükemmel sanat ,kör bir doğanın kendi kendine gelişmesi olur mu?
8- Şüphesiz ki bunda; bu bitkilerin meydana gelmesinde veya biten her güzel çiftte mutlak bir âyet var. Allah'ın birliğine rahmetinin genişliğine, kudretinin büyüklüğüne, ahiretin varlığına delalet eden, imanı gerektiren bir delil var. Bununla beraber çoğu mümin olmadı (iman etmedi); hatta bitkiler ve hayvanlar dünyası ile meşgul olan ve tasniflerini yapanların birçoğu bile Allah'a iman edecek yerde inkâra gittiler.
9- Ve şüphe yok ki Rabbin, O öyle aziz, öyle Rahîmdir. Aziz, dilediğini yapar. Bu sebepten dilediği anda kâfirlerden intikamını alır, intikamı geciktiriyorsa Rahîm olduğu için geciktiriyordur. Şüphesiz, iman edenleri rahmetiyle sevindirecektir. Şimdi bunu hemen aşağıda yedi kıssa ile açıklayacaktır:
Meâl-i Şerifi
10- Bir vakit de Rabbin, Musa'ya nida edip "Git o zalim kavme" dedi.
11- "Firavun kavmine, hâlâ sakınmayacaklar mı?"
12- (Musa) şöyle seslendi: "Ya Rab! Doğrusu ben korkarım ki beni yalancı sayarlar."
13- "Ve göğsüm daralır, dilim dönmez, onun için Harun'a da elçilik ver."
14- "Hem onların bana isnad ettikleri bir suç var. Ondan dolayı korkarım ki, hemen beni öldürürler."
15- (Allah): "Hayır hayır" buyurdu, "haydi ikiniz âyetlerimizle (mucizelerimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz."
16- "Haydin Firavun'a gidin de deyin ki: İnan biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz.
17- İsrail oğullarını bizimle beraber gönder."
18- "Â, dedi, biz seni çocukken himayemize alıp büyütmedik mi? Hayatının bir çok yıllarını aramızda geçirmedin mi?"
19- "Sonunda o yaptığın (kötü) işi de yaptın. Sen nankörün birisin!"
20- Musa, "Ben, dedi, o işi o anda yaptım ki şaşkınlardandım."
21- "Sizden korkunca da hemen aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bahşetti ve beni peygamberlerden kıldı."
22- "O başıma kaktığın nimet de (aslında) İsrail oğullarını kendine köle edinmiş olmandır. "
23- Firavun şöyle dedi: "Âlemlerin Rabbi dediğin nedir ki?"
24- Musa cevap olarak: "Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi'dir."
25- (Firavun) etrafında bulunanlara: "İşitmiyor musunuz?" dedi.
26- Musa dedi ki: "O sizin de Rabbiniz, daha önce ki atalarınızın da Rabbidir."
27- (Firavun): "Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir" dedi.
28- Musa devamla şöyle söyledi: "Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir."
29- Firavun: "Benden başkasını ilâh tutarsan, andolsun ki seni zindana kapatılmışlardan ederim" dedi.
30- Musa sordu: "Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?"
31- Firavun: "Haydi getir onu bakayım, doğrulardan isen" dedi.
32- Bunun üzerine Musa asâsını bırakıverdi; apaçık bir ejderha oluverdi.
33- Elini de (koynundan) çekti çıkardı; bakanlara bembeyaz (görünen, nur saçan bir şey) oluverdi.
10-23- Onlara üzerimde bir günah var. Kasas Sûresi'nde (28/15) geleceği üzere kazara kıptiyi öldürmüştü. Zenb (günah) tabiri onların zannettiklerine göredir. Onun için hemen beni öldürüvermelerinden korkarım. Peygamberlik görevini yerine getirmeden önce öldürülmekten korkuyor. Âlemlerin Rabbinin elçisiyiz, denildiği için Firavun; hem o Rabbülâlemin nedir? diyor. edatı ile soru, mahiyeti sormaktır. Mahiyet kelimesi edatına nisbettendir. Yani sorusuna verilecek cevaptır. Demek ki Firavun, bu soru ile Âlemlerin Rabbının mahiyetini sormuş oluyor. Bir şeyin mahiyeti ise benzerleri ile beraber ortak oldukları genel gerçektir. Filanın mahiyeti nedir? denildiği zaman ona ortaklarıyla beraber ne denir? Nevi veya cinsi nedir? denilmiş olur. Halbuki Allah Teâlâ'nın ortağı, örneği, benzeri imkansız olduğundan ona nitelik diye bir şey düşünülemez.
24-26-Onun için Hz. Musa, cevabda uslüb u hakim denilen tarzı seçip yalnız Rabbülâlemin ismini kavram mânâsıyla düşündürmek üzere "âlemin"i tefsir ederek Göklerin ve yerin ve bütün aralarındakilerin Rabbı, eğer düşünüp anlamaya ehil iseniz, dedi. Yani düşünüp anlamaya ehil değilseniz, anlamazsınız. Fakat eşyanın hakikatini araştırmış, sebepsiz bir hadise olmayacağına tam bir bilginiz var ise, bilirsiniz ki, bu üstünüzdeki gökler ve altınızda ki yer ile aralarındaki bütün bu varlıklar, meydana gelişleri, adetleri, şekillenmeleri, değişikliklere uğramaları ve bütün bu değişme kanunları ile bir Rabbın hükmü ve terbiyesi altında bulunduğuna ve bütün mümkünatının (olabilecek her şeyin) üstünde bir vâcibülvücûd'un (varlığı zorunlu olan bir zatın) ortağı, benzeri olamayacağından zatı, niteliği ile tarif edilmeyip ancak görünen eserleriyle bilinebileceğine tam bir bilgi edinirsiniz. Bu cevaba karşı Firavun etrafındakilere dinlemez misiniz? dedi. Bakın bakın, ben ne soruyorum o nasıl cevap veriyor, demek istiyor ve ihtimal ki, doğanın Rabbe ihtiyacını kabul etmiyordu. Onun için Musa sizin Rabbiniz ve evvelki atalarınızın Rabbi, dedi. Doğa üzerinde tasarrufu olan, bununla birlikte bir hükümete ihtiyaçları açıkça bilinen akıl sahiplerinin açık olan delillerini ileri sürdü ki, âlemler anlamının aslı bulunuyordu. Bunu, sizin ve atalarınızın, diye hitap ve tamlama ile ifade etmesi de, daha çok tesirli ve açık olması içindir. Çünkü, sizin Rabbiniz demekle, kendi ihtiyaçlarını göstermiş oluyor. Ve evvelki atalarınızın demekle de, insanlığın faniliğini anlatarak gururlarını kırmış oluyor. Bununla beraber onları akıl sahipleri tarafından göstermekle kendilerine bir şeref de vermiş oluyordu.