22-HAC:
1-2- "Kıyamet gününün sarsıntısı, büyük bir şeydir..." (Zilzâl Sûresi'nin tefsirine bkz.)
Meâl-i Şerifi
3-4- 3- İnsanlardan bazıları Allah hakkında bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azılı şeytanın ardına düşer.
4- (O şeytanki) hakkında şöyle hüküm verilmiştir: Şüphesiz kim onu dost edinirse, o muhakkak onu saptırır ve doğruca cehennem azabına götürür.
Meâl-i Şerifi
5- Ey insanlar ! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu size açıklamak için şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (spermadan) sonra bir alekadan (embriodan) sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en fena zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.
6- İşte bunlar gösteriyor ki, Allah şüphesiz haktır. Şüphesiz ölüleri o diriltir ve o her şeye kadirdir.
7- Kıyamet ise şüphesiz gelecek ve muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir.
5- Ey İnsanlar! Eğer diriliş konusunda şüphede iseniz, ölülerin diriltilmesi meselesi hakkında şüphe ediyorsanız, etmeyin. Çünkü bu konuda şüpheye mahal yoktur. Çünkü o, gerek nefislerinizde ve gerek çevrenizde sürekli varlığının delillerini gördüğünüz bir gerçektir. Her şeyden önce nefsinize, kendi vücudunuza bakın. Şüphesiz biz sizi önce bir topraktan yarattık. (Hıcr, 15/26. âyetin tefsirine bkz.). Ölüyü diriltmek, hayatı olmayan bir şeye hayat vermek demek olduğuna göre, cansız topraktan bir canlıyı yaratmak, bir ölüyü diriltmekten daha fazla bir gücün olmasını gerektirdiğinde hiç şüphe yoktur. Sonra sizi bir nutfeden, bir meniden, daha doğrusu menideki tohumdan, "sonra bir alekadan", yani erkeğin spermasının kadının yumurtacığını aşıladıktan sonra bir kan pıhtısı şeklinde görünen bir maddeden, sonra yapısı belli belirsiz bir çiğnemlik bir et parçasından yarattık. Sizi o kan pıhtısından meydana gelmiş, yaratılışı kısmen belirmiş kısmen de belirmemiş bir çiğnemlik etten yarattık. ki size bunu açıklayıp bildirelim diye. Yani şüpheye düşmemeniz için, size kudretimizin varlığını gösteren delilleri açıklayıp ortaya koymak istedik.
Bir tekamül zinciri içerisinde her biri kendisine mahsus bir hayat şeklini ifade eden, her mertebesinde bir çeşit diriltme olayını içeren şu tedric kanunu içerisinde meydana gelen yaradılışın merhalelerini göz önünde bulunduran ve üzerinde ciddi düşünen bir kimse, o yaratıcı kudretin ölüleri tekrar diriltebileceği hususunda nasıl şüphe edebilir? Yaradılışın bu merhalelerinde sonsuz kudretin varlığını gösteren delillerden başka, ayrıca Allah'ın irade ve arzusunu gösteren delillerden de gaflet edilmemelidir. Çünkü:
Bununla beraber dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Rahimlerde ki bazı yavrular zamanından önce düştüğü halde, diğer bazıları ise ezelde takdir edilmiş bir gebelik müddeti kadar orada duruyor. Demek ki yüce yaratıcı dilediğine hayat veriyor. Ve sizden kiminiz vefat ettirilir; ergenlik çağına geldikten sonra veya daha önce, yahut tam o sırada ruhu kabz olunur. Kiminiz de ömrün en rezil (hayatın en fena) dönemine kadar bırakılır. Gerisin geri kuvvetten düşürülüp kocaltılarak pek düşkün bir hale getirilir. Ta ki bir hayli ilim öğrenip bilgi sahibi olduktan sonra, yeniden hiçbir şey bilmez duruma gelsin. Ki bu şekilde insanoğlu çocukluk dönemindeki acizlik, güçsüzlük, bilgisizlik ve anlayışsızlığa doğru dönerek yapısının ilk harcı olan toprak unsuruna yaklaşmış olur. İşte enfüste (insanın kendi vucudunda) meydana gelen bütün bu değişiklikler, her dilediğini yapmaya kadir olan yüce yaratıcının, öldükten sonra insanı tekrar diriltebilecek bir güç ve iradeye sahip olduğunu gösteren apaçık delilerdir.
Âfâka (insanın dış dünyasına) gelince:
Ey insan yeryüzünü yanmış kül olmuş görürsün. Bu ihtar gerçi ilk bakışta yazın güneşin harareti karşısında yeryüzünün, toprağın kupkuru kesildiği durumunu gösterir. Ancak bunu bir benzetme sanatı içerisinde değerlendirmekten ziyade, bir gerçeğin tam ifadesi olarak anlamak daha uygundur. Çünkü böyle bir anlayış maksadı güzel bir şekilde göstereceği gibi, çağımızın bu konudaki bilimsel teorilerine de uygun düşecektir. Buna göre yerküresi vaktiyle yanar bir ateş kütlesi olduğundan zamanla sönmüş olan toprak, esas itibariyle yanıp sönmüş bir ateşin kül halinde iken katılaşıp tortulaşmasından ibarettir ki, hayatın son derece zıttıdır. Böyle iken üzerine suyu indirdiğimiz vakit, o yanmış olan toprak harekete geçmekte, yani atomları ve elementleri bir canlanma gücünü ortaya koyarak canlılığın en açık bir belirtisi olan bir sarsıntı ile harekete geçmekte ve koparıp gelişmekte her güzel çiftten bitkiler bitirmektedir. Bunların bu şekilde olmasının sebebi nedir?
6-7- O, yukarıda belirtilen insanın yaratılışındaki değişik merhalenin olması, toprağın harekete geçmesi ve bitki bitirmesi gibi olayların meydana gelmesinin asıl nedeni Allah'ın hak olduğunu, varlığının gerçek ve değişmez olduğunu ve ölüleri O'nun dirilteceğini ve O'nun gerçekten her şeye kâdir olduğunu ve gerçekten o saatin, sarsıntısı korkunç bir şey olan o dehşetli vakit, dünyalıların dünyasını başlarına yıkacak olan kıyametin geleceğini göstermek içindir. Bunda şüphe yoktur. Yani bu konuda hiçbir şüpheye yer yoktur. Ve şüphesiz Allah kabirlerde yatanları tekrar diriltecektir.
Meâl-i Şerifi
8- İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışır.
9- Allah yolundan şaşırtmak (saptırmak) için büyüklük taslayarak (tartışır). Dünyada ona bir rezillik vardır. Kıyamet gününde ise ona cehennem azabını tattıracağız
10 -Ona "Bunlar, senin ellerinle kazandığın günahlar sebebiyledir" denir. Şüphesiz Allah kullarına zulmeden değildir.
11- İnsanlardan kimi de Allah'a bir yar kenarındaymış gibi ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik gelirse ona gönlü yatışır ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü dönüverir. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur.
12- Allah'ı bırakır da kendine ne zarar, ne menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte derin sapıklık budur.
13- Herhalde o, zararı faydasından daha yakın olana yalvarıyor. Yalvardığı şey ne kötü yardımcı ve ne kötü yoldaştır.
8-10- "İnsanlardan kimi de vardır ki Allah hakkında tartışır." Bu âyet, Nadr b. Haris ve Ebu Cehil gibi İslâm'a karşı şeytanca mücadele verenlerin ileri gelenleri hakkındadır. Yukarıda geçen bunun benzeri (22/3) âyet de böylelerin arkasına düşüp onları taklit edenler hakkındadır. "Bilgisizce" yani (Allah hakkındaki tartışmaları) herhangi kesin bir bilgiye dayanmaksızın sırf hissî ve bir zanna kapılarak yapılmaktadır.
11-13- İnsanlardan kimi de vardır ki, bir yarın kenardaymış gibi Allah'a ibadet eder; gönülden, içten gelerek değil de, bir kenardan, belli bir maksat için dindarlık eder veya dil ucu ile müslüman olur. Eğer kendisine bir iyilik gelirse yatışır, tatmin olur. Ve eğer başına bir bela gelirse yüzü üzerine dönüverir, kıçını çevirir. Bir rivayete göre bu âyetin iniş sebebi, müellefetü'l-kulûb'dan Uyeyne b. Bedr, Akra b. Habis ve Abbas b. Mirdas'ın kendi aralarında anlaşıp "Muhammed'in dinine gireriz; eğer bize bir iyilik gelirse onun hak olduğunu kabul ederiz, yoksa onun doğru olmadığına hükmederiz" şeklindeki sözleridir.