17-İSRA:
Tesbih ona ki, tesbihin türetilmesi ve mânâsı hakkında Bakara Sûresi'nde açıklama geçmişti. (Bakara, 2/30. âyetin tefsirine bkz.). Keşşâf sahibi der ki: " tesbihin özel ismidir. Osman, bir adamın ismi olduğu gibi. Zikredilmesi terkedilmiş gizli bir fiile nasb edilmiştir ki, takdiri; dir, sonra fiil yerine konmuş ve onun yerini tutmuştur. Ve Allah'ın düşmanlarının O'na nisbet ettikleri kusurların hepsinden tam bir şekilde uzak olduğuna delalet etmektedir." Nur Sûresi'nde de demiştir ki: "Bunda aslolan, Allah'ın acaib (şaşılacak ve hayret verecek) bir sanatı görüldüğü zaman Allah'a tesbih etmektir. Sonradan kendisinden hayret edilen her şeyde bile kullanılmıştır. "Demek ki esas mânâsı tesbih ve Allah'ın noksan sıfatlardan tam uzak olduğuna delalet eden beliğ bir tenzihtir. Bununla beraber hayret yerinde kullanılır. Bazıları bu şekilde tesbih mânâsının düşeceğini zannetmişlerse de doğru değildir. Çünkü aslolan, hayret üzerine tesbih etmektir. Bununla birlikte nin Osman gibi özel isim olmasına ilişenler ve özel isim olmasını tamlama durumu dışındaki durumlarına tahsis etmek isteyenler olmuştur. Onun için Kâdî Beydâvî: "tesbihin ismidir" demekle yetinmiştir. Nasıl ki İbnü Cerir de: "Masdar (mutlak meful) yerine konmuş bir isimdir. Masdarın yerinde bulunduğu için nasbedilmiştir" demiştir. Kâmus sahibi (Firuzâbâdî), Besâîr'de der ki: "Tesbih, Allah'ı takdis demek olup dan alınmıştır. Allah'a ibadette acele etmek mânâsında kullanılmış olup ondan sonra bütün sözlü ve yazılı ibadetlerde kullanılmıştır. "Sübhane" kelimesi de aslında "Gufrâne" gibi masdardır, daha sonra tesbihin ismi olmuştur. Masdar olarak da kullanılır. Fakat âlimlerin çoğu bunun masdar olduğunu kabul etmeyerek Kamus sahibinin (Firuzâbâdî'nin) görüşünün yanlış olduğunu belirtmişler. Çünkü tesbih fiilinin sülâsîsi (üç harflisi) kullanılmıyor. Ve onun içindir ki buna masdar yerine konmuş isim denilmiştir. Ancak şöyle bir sorunun sorulması gerekir: nin yerine konduğu masdar nedir? Tesbih masdarı, tenzih ve takdis gibi tefil ölçüsündedir. Bunda tesbih olunan Allah Teâlâ'nın vasfı ise, nezahet (paklık) ve mukaddeslik gibi Allah'tan ayrılmayan bir mânâ olması yaraşır. Bundan dolayı Ebûs-Suud'un da naklettiği, tarzda, burada yi tenzih ile değil, "Allah zâtıyla noksan vasıflardan uzaktır ve yücedir" diye noksanlıklardan uzaklaştırmak ile yorumlamak daha anlamlıdır.
Demek ki sübhan, tesbihin üç harfli masdarı değil ise, onun yerine konmuş bir isimdir ki, yüce Allah'ın zatının temizliğini ve kutsallığını ifade eder. Biz, buna sübhaniyyet veya sübbuhiyyet diyebiliriz. Çünkü sübhan Allah'ın güzel isimlerinden de olur. Gerçi tesbih masdarı, edilgen olarak masdardan elde edilen mânâ ile tefsir edilirse, yani kötü şeylerden uzak olma mânâsına yorumlanırsa, bu mânâ'ya yaklaşırsa da Allah'ın zatının temizliğinde kesin delil olmayacağı için aynı değildir. Tesbih dan alınmıştır. Ve nin failine muzâf olması daha açıktır. Takdir edilen fiili de yerine göre takdir olunur. Nitekim "Akşama girdiğiniz vakit ve sabaha erdiğiniz vakit Allah'ı tesbih edin." (Rûm, 30/17) âyeti "Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah'ı tesbih ediniz " mânâsı ile emir mânâsına gelir.
Kütüb-i sitte (Alt hadis kitabı) ve diğer hadis kitaplarında Mirac hadislerinin birçok rivayetleri vardır. Bu naklettiğimiz hadisin senedleri de İbnü Cerir tefsirinde zikredilmiştir. Görülüyor ki, bunda dünya göğüne kadar yükselmenin Mirac ile ilgili olduğu açıkça belirtilmiş, daha ilerisinde ise muhtemeldir. Fakat Alâî Tefsiri'nden Âlûsî'nin naklettiğine göre, Resulullah'ın İsra gecesi biniti beş tane idi. Birincisi Beytü'l-Makdis'e kadar Burak. İkincisi dünya göğüne kadar Mi'rac; üçüncüsü yedinci göğe kadar meleklerin kanatları; dördüncüsü Sidre-i Münteha'ya kadar Cibril'in kanadı; beşincisi Kâbe Kavseyn'e (Mirac gecesi iki yay arası kadar Allah'a yaklaşmasına) kadar Refref (manevî bir binek)