ALLAH ve RASULULLAH AŞKIYLA YANANLaR GeLSiN HUZUR ÎSLÂMDA
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ALLAH ve RASULULLAH AŞKIYLA YANANLaR GeLSiN HUZUR ÎSLÂMDA

MUHAKKAK Kİ;ALLAH ADALETİ; İYİLİĞİ, AKRABAYA VE MUHTAÇLARA YARDIM ETMEYİ EMREDER; ÇİRKİN İŞLERİ; FENALIK VE AZGINLIĞI YASAKLAR DÜŞÜNÜP İBRET ALASINIZ DİYE SİZE NASİHAT VERİR NAHL 90. AYET
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 SENİN BENLİĞİN BU BEDENLE DEĞİLDİR

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
SoFi Çocuk
Web Master
Web Master



Erkek Mesaj Sayısı : 1400
Nerden : BatMan
Kayıt tarihi : 06/09/08

SENİN BENLİĞİN BU BEDENLE DEĞİLDİR Empty
MesajKonu: SENİN BENLİĞİN BU BEDENLE DEĞİLDİR   SENİN BENLİĞİN BU BEDENLE DEĞİLDİR I_icon_minitimeSalı Eyl. 23, 2008 1:08 pm

SENİN BENLİĞİN BU BEDENLE DEĞİLDİR

SENİN BENLİĞİN BU BEDENLE DEĞİLDİR 0517d612



Bilmiş ol ki, bir kimsenin eli ve ayağı felç olursa o kendi yerinde kalır. Çünkü o, el ve ayak değildir, eli ve ayağı onun âletleridir. O ise, bunları kullanandır. Senin benliğinin hakikati; el ve ayak olmadığı gibi; sırtın, karnın, başın ve bedenin de değildir. Hepsi felç olsa da, senin yerinde durman yine mümkündür, ölümün mânâsı bütün vücudun felç olmasıdır [çalışmamasıdır]. Elin felç olmasının mânâsı, sana itaat etmemesidir, itaat etmesi için kudret denilen bir sıfata sahip olması icap ederdi. Bu kudret sıfatı da, hayvanî ruh kandilinden o ele ulaşan bir nurdur. Hayvani ruhun geçiş yollan olan damarlarda bir tıkanıklık olsa, kudret ondan gidip, itaat etmesi mümkün olmaz. Sana itaat eden bütün beden de, bu hayvani ruhun vasıtasiyle itaat eder. Demek ki, mizacı bozulunca ve itaat edemeyince, ona ölüm diyorlar. Her ne kadar itaat etmek yerinde kalmazsa da, sen yerinde kalırsın.
Senin benliğinin hakikati, nasıl bu beden olur? Düşünürsen bilirsin ki, bugünkü vücudunun hücreleri, çocukluk zamanındaki hücreler değildir. Onların hepsi zamanla ortadan kalkmış, alınan gıdalardan yerlerine yenileri gelmiştir. O hâlde beden, aynı durumda kalmıyor, halbuki sen hep aynısın. Bu sebepten senin benliğin bedeninle değildir. Beden yok olursa olsun, sen her zamanki gibi zâtınla yaşarsın.
Senin sıfatların ise iki kısımdır: Biri, bedenin araya girmesiyledir. Açlık, susuzluk ve uyku gibi ki, bunlar midesiz, maddesiz olmazlar. Bu birinci kısım ölümle ortadan kalkar. Diğer bedenin araya girmediği, Allahü Teâlâ´yı ve cemâlini tanımak ve bununla mesrur olmak gibi şeylerdir. Bu senin zâtına mahsus sıfattır, seninle kalır. «Baki kalan iyilikler» (l)´in mânâsı da budur. Eğer bunun mukabili Allahü Teâlâ´yı bilmemek ise, bu da senin zâti sıfatın olup, seninle kalır. Ve o, rûhunun körlüğü ve şakiliğinin tohumudur. Ayet-i kerimede, «Bu dünyada kör olan, öbür dünyada da kör ve yolunu şaşırmış olur» (2), buyuruldu.
Bu iki ruhu, aralarındaki farkı ve irtibatı bilmeyen ölümün hakikatini hiçbir şekilde anlayamaz.
(1) 18 - Kehf: 57.
(2) 17 - Isrâ: 46.



İNSANÎ RUHUN İTİDALİNİ KORUMAK



Şimdi bilmiş olunuz ki, bu hayvani ruh, âlem-i süfliden olup, buhar karışımlarının lâtiflerinden meydana gelmiştir. [Buradaki buhar su buharı değildir]. Karışım dörttür: Kan, balgam, safra ve lenf. Bu dört şeyin aslı; su, ateş, toprak ve havadır. Mizaçtaki uygunluk ve uygunsuzluk; sıcaklık, soğukluk, nemlilik ve kuruluğun miktarının farklı olmasındandır. Tıp ilminin gayesi, insani ruh dediğimiz diğer bir ruhun âleti ve taşıyıcılığını yapan hayvani ruhta bu dört şeyin itidalini sağlamaktır. İnsanî ruh bu alemden değildir. O ulvî âlemdendir ve melekler cevherindedir. Onun bu âleme inmesi, zâtındaki şaşılacak hâllerdendir. Fakat onun bu gurbeti, Allahü Teâlâ´dan gıdasını almak içindir. Hususan Allahü Teâlâ buyurur; «Hepiniz oradan aşağı inin dedik. Tâ ki size hidâyetim ulaşsın. Gösterdiğim yolu takip edenlere korku ve üzüntü yoktur» (1).
Allahü Teâlâ Kur´ân-ı Kerîm´de meleklere, «... Ben, çamurdan insan yaratıcıyım... Onu tamamlayıp içerisine de ruhumdan üfürdüğüm zaman kendisi için derhal (bana) secdeye kapanın» (2) buyurması, bu iki ruh âleminin ayrılığına işarettir. Zira birini çamura havale eyledi ve onun mizacının itidalinden «sevveytühû» [onu doğru ve hazır eyledim] diye bahsetti, itidal de budur. «Ve ona ruhumdan üfledim», kelâmı ile bunu kendine alâkalı kıldı. Buna misâl olarak deriz ki: Bir kimse, kolay ateş alması için bir bez parçasını lime lime eder, sonra ateşin yanına getirir ve alev alıp parlaması için üfler.
Hayvani ve süfli ruhun bir itidali vardır. Hekimin, onu helak ve hasta olmaktan korumak için itidal sebeplerini bilmesi gibi, kalbin hakikatinden olan insanî yüksek ruhun da bir itidali vardır. .Şeriat dâhilindeki ahlâk ve riyazet ilmi insanî ruhun bu itidalini muhafaza eder. Bundan sonraki islamın şartlarını anlatırken, onun sıhhatinin bunlar olduğu anlatılacaktır.
Anlaşıldı ki, insanın kendini bilmeden Allahü Teâlâ´yı bilemeyeceği gibi, bir kimse insandaki bu iki ruhun hakikatini bilmeyince de âhireti basiretle bilmesi [kalble yakînen tanıması] mümkün değildir. O hâlde kendini tanımak, Allahü Teâlâ´yı ve âhireti tanımanın anahtarıdır. Ve dinin esası da «Allahü Teâlâ´ya ve âhiret gününe iman etmektir». Bu sebepten dolayı bu bilgiyi öne aldık.
Bununla beraber ruhun evsafının [hususiyetlerinin] sırlarından bir sır söyleyemedik. Zira ondan konuşmaya izin yoktur. Çünkü, insanların anlayışı bunu kaldıramaz. Allahü Teâlâ´yı ve âhireti tamamen bilmek, bu ruhu tam bilmeye bağlıdır. Gayret et ki, mücahede ve istek yolu ile bunu kendi kendine bilesin. Zira başkasından dinlersen, onu dinlemeye takat getiremezsin. Evet, birçok kimseler Allahü Teâlâ hakkında bu vasfı dinlediler, inanmadılar, inkâr eylediler ve «Bu zaten mümkün değildir» dediler. Bu ise, Allahü Teâlâ´yı tenzih değil, inkârdır. O hâlde insan hakkında böyle şeyleri duymaya nasıl dayanabilirsin? Hattâ bu sıfatın Allahü Teâlâ hakkında olması, ne Kur´ân-ı Kerîm´le, ne de hadîs-i şerifle şârihdir. Aynı zamanda, duyunca inkâr ederler gerekçesiyle böyledir. Peygamberlere, «İnsanlara, akıllarının alacağı şekilde söyleyiniz», buyurulmuştur. Peygamberlerden bazılarına şöyle vahiy gelmiştir: «Bizim sıfatlarımızdan insanların anlayamayacakları bir şey söyleme, sonra inkâr ederler ve ziyan ederler. Bilecekleri kadar söyleyin.»
(1) 2 - Bakara: 38.
(2) 38 - Şad: 71 - 72.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
SENİN BENLİĞİN BU BEDENLE DEĞİLDİR
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ALLAH ve RASULULLAH AŞKIYLA YANANLaR GeLSiN HUZUR ÎSLÂMDA :: KİMYA-İ SAADET-
Buraya geçin: