ALLAH ve RASULULLAH AŞKIYLA YANANLaR GeLSiN HUZUR ÎSLÂMDA
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ALLAH ve RASULULLAH AŞKIYLA YANANLaR GeLSiN HUZUR ÎSLÂMDA

MUHAKKAK Kİ;ALLAH ADALETİ; İYİLİĞİ, AKRABAYA VE MUHTAÇLARA YARDIM ETMEYİ EMREDER; ÇİRKİN İŞLERİ; FENALIK VE AZGINLIĞI YASAKLAR DÜŞÜNÜP İBRET ALASINIZ DİYE SİZE NASİHAT VERİR NAHL 90. AYET
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 BEDEN VE RUHLA ALÂKALI CENNET VE CEHENNEM

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
SoFi Çocuk
Web Master
Web Master



Erkek Mesaj Sayısı : 1400
Nerden : BatMan
Kayıt tarihi : 06/09/08

BEDEN VE RUHLA ALÂKALI CENNET VE CEHENNEM Empty
MesajKonu: BEDEN VE RUHLA ALÂKALI CENNET VE CEHENNEM   BEDEN VE RUHLA ALÂKALI CENNET VE CEHENNEM I_icon_minitimeSalı Eyl. 23, 2008 1:09 pm


BEDEN VE RUHLA ALÂKALI CENNET VE CEHENNEM

BEDEN VE RUHLA ALÂKALI CENNET VE CEHENNEM 0c716b10


Ölümün hakikati bilinmeyince âhiretin hakikatini kimse bilemez. Hayatın hakikatini bilemeyince, ölümün hakikatini bilemez. Ruhun hakikatini bilmeyince de, hayatın hakikatini bilemez. Ruhun hakikatini bilmek de, bir kısmını açıkladığımız kendi nefsini bilmektir.
Daha evvel söylemiştik ki, insan, biri ruh, diğeri beden olan iki asıldan meydana gelmiştir. Ruh süvari gibi, beden de binek hayvanı gibidir. Âhirette bu ruhun beden vasıtası ile bir hâli, bir Cenneti ve Cehennemi vardır. Kendi zâti sebebi ile bedenin ortak olmadığı başka bir hâli de vardır. Beden sebebiyle de onun [insanın] bir Cenneti veya Cehennemi yahut saadeti veya şekaveti vardır. Araya beden girmeksizin olan kalbin nimet ve lezzetlerine, «Rûhanî Cennet», diyoruz. Yine beden araya girmeden olan sıkıntı, elem ve şakiliğine «Rûhani Cehennem» diyoruz.
Bedenin de beraber bulunduğu Cennet ve Cehennem zaten bellidir. Orada, ağaçlar, nehirler, huriler, köşkler, yiyecekler, çiçekler ve buna benzer şeyler vardır. Her ikisinin de vasfı, Kur´ân-ı Kerim´de ve hadis-i şeriflerde bildirilmiştir. Herkes bunu anlayabilir. Bunu uzun olarak «İlyâu Ulûmi´d Din» kitabımızın «Ölümü hatırlama» kısmında anlattık. Burada ise bu kadarla iktifa edip, ölümün hakikatini anlatıp, ruhanî olan Cennet ve Cehenneme işaret edelim. Zira bunları herkes bilmez.
Hadis-i Kudsî´de, «İyi ameller yapan kullar için, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı ve hiç kimsenin kalbinden geçmeyen şeyler hazırladım» (1) buyurulanlar, ruhanî Cennettedir. Kalbin içinden melekût âlemine bu mânânın aşikâr olduğunu, hiç şüphe kalmadığını gösteren bir pencere açılır. Bu yola kavuşan kimsede, âhiretin Cennet ve Cehennemine taklid ve işitme ile olmayıp parlak bir yakîn hâsıl olur [kendisinde şüphe olmayan kesin bilgi meydana gelir]. Bilâkis basiret ve müşahede ile olur. Hekimin, bu dünyada bedene ait iyilik ve kötülüğü bilmesi ve buna sıhhat ve hastalık demesi; bunun sebepleri olan ilâç kullanmak ve perhiz etmek, hastalığın ise çok yemek ve perhiz etmemekten ileri geldiğini söylemesi gibi; bu müşahede ile de kalbin yâni ruhun saadet ve şekaveti; ibadet ve marifetin bu saadetin ilâcı, cahillik ve günahın bu saadetin zehiri olduğu anlaşılır. Bu, çok kıymetli ve yüksek bir ilimdir. Birçok âlim denen kimseler, bunu bilmezler. Hattâ bunu inkâr ederler. Bedenî olan Cennet ve Cehennemden ileri geçip söz söylemezler. Âhireti bilme hususunda işitme ve taklidden başka bir yol bilmezler. Bizim ise bunun hakikati hakkında delilli uzun kitabımız vardır. Bu kitap Arabidir [Arabcadır]. Burada ise bu kadar anlattık. Zeki ve kalbi inad ve taklid bulaşıklığından temizlenmiş olanlar, bunu idrak ederler ve âhiret işi kalblerinde sabit ve kuvvetli olur. Bunun için birçok kimselerin âhirette imanı zayıf ve sallantıda olur.



ÖLÜMÜN HAKİKATİ


Eğer ölümün hakikatinden bir nebzecik bilmek istersen, bilmelisin ki, insanın iki ruhu vardır. Biri, hayvanlara mahsus ruh cinsindendir ve biz ona «Hayvanî ruh» diyoruz. Diğeri ise, meleklere mahsus ruh cinsinden olup, ona «İnsanî ruh» diyoruz. Bu hayvani ruh, canlılarda sol tarafta bulunan yürek denilen et parçasında olup, kalbin menba´ıdır [kaynağıdır]. O ise. hayvanın bâtın mizaçlarından buhar gibi, lâtiftir. Mutedil bir mizacı [karakteri] vardır ve kalbden atar-damarları vasıtası ile hareket eder. Beyne ve bütün uzuvlara ulaşır. Bu ruh, his ve hareketleri taşımaktadır. Beyne ulaşınca, harareti azalır, mutedil olur. Göz ondan görme kuvveti, kulak ondan işitme kuvveti ve diğer azalar da kendi hassa ve kuvvetlerini alırlar. Bu, içerisi tozlu olan bir odadaki kandile benzer. Kandilin ışığı tozlardan geçip, duvarın üzerine düşer. Orayı aydınlatır. Kandilin aydınlığı duvarın üzerinde zahir olduğu gibi, Allahü Teâlâ´nm kudretiyle görme, işitme ve diğer hislerdeki kuvvetler bu ruhtan diğer azalarda meydana geliyor. Eğer bazı damarlarda tıkanma olursa, ondan sonra gelen uzuv hareketsiz kalıp felç olur. Onda his ve hareket kuvveti olmaz. Hekim, bu tıkanıklığı gidermeye uğraşır.
Bu ruh, kandilin alevi gibidir. Kalb ise fitili gibidir. Gıdalar da yağı gibidir. Kandilde [şamdanda] yağ bitince kandil söner. Yağ olup, fakat fitil çok yağ çekse, bozulup artık yağ çekmez olduğu gibi; kalb de çok zaman geçince gıda almaz olur. Yağ ve fitil yerinde olduğu hâlde, kandilin üzerine bir şey koyduğun zaman söndüğü gibi, bir canlıya da büyük bir yara ve zorluk gelince ölür.
Mizacı mutedil olduğu müddetçe ?ki bu şarttır? bu ruh his ve hareket kuvveti gibi, Allahü Teâlâ´nın izni ile gökteki meleklerin nurlarından da lâtif mânâları alır. Hararetin veya soğukluğun çokluğundan veya başka sebeple mizacı bozulursa, o eserleri almaya lâyık olmaz. Bir aynanın yüzü düzgün ve parlak olursa, karşısındaki şeylerin suretini gösterir. Ama ayna iyi olmaz, yahut pas tutarsa o suretleri göstermez. Bu suretlerin yok olması veya kayıp olmasından değil, karşısındaki suretleri gösterecek hususiyetin aynada kalmamasındandır. Bunun gibi, hayvanî ruh dediğimiz, bu lâtif buhar mutedil [doğru - sağlam] olunca, buna elverişli olur. İtidâli gidince de artık almaz olur. His ve hareket kuvvetlerini almaz olunca, azalar onun nurlarının ihsanından mahrum kalır. Hissiz ve hareketsiz olur. Bu zaman «öldü» derler.
Hayvani ruhun ölmesinin mânâsı budur. Bu mizacın itidalden düşmesi için olan sebepleri bir araya getiren, Allahü Teâlâ´nın mahlûklarından bir mahlûktur. Ona «Metekü´l-mevt». [ölüm meleği, Azrail] denir. İnsanlar onun yalnız ismini bilirler. Onun hakikatini bilmek ise uzun sürer.
Bu şekildeki ölüm, hayvanın ölümüdür. İnsanın ölümü ise, daha başkadır. Çünkü onda bu hayvani ruh bulunduğu gibi, geçmiş fasıllarda insanın ruhu, yahut kalb ismini verdiğimiz başka bir ruhu daha vardır. Bu diğer ruha benzemez. Çünkü o, çözülmüş hava imbiklenmiş [damıtılmış] buhar gibi gayet lâtif bir cisimdir. Fakat bu insan ruhu, cisim değildir. Çünkü bölünme kabul etmez. Allahü Teâlâ´nın tanınması, bilinmesi onda olur. Allahü Teâlâ bölünme kabul etmediği ve bir olduğu gibi, bir olanın bilineceği yer de, bir ve bölünme kabul etmez olmalıdır. O hâlde bu marifet bölünebilen hiçbir şeyde olmaz. Bilâkis ancak bölünmeyen tek bir şeyde olur.
Fitili, kandilin alevini ve ışığını düşün: Fitil, yürek gibi, kandilin alevi hayvani ruh gibi, kandilin ışığı da insan ruhu gibidir. Kandilin ışığı, kandilden daha lâtif olduğu bir şeye benzetilmediği gibi, insanın ruhu da hayvanî ruha nisbetle lâtiftir ve bir şeye benzetilemez. Latiftik [ruhanilik] tarafından bakılırsa, bu benzetme doğrudur. Fakat bir başka şekilde doğru değildir. Çünkü, kandilin ışığı kandile tâbi olup, asıl olan kandildir. Kandil olmazsa, ışık da olmaz, insan ruhu ise, hayvanî ruha tâbi değildir. Hattâ asıl kendisidir. Hayvani ruha halel gelmekle, buna bir şey olmaz. Belki tam misâlini istersen, kandilden daha lâtif bir ışık farz et, kandil onunla var olsun, o kandille değil. Ancak misâlimiz böylece doğru olur!
O hâlde hayvanî ruh bir cihetten insan ruhunun binek hayvanı, bir cihetten de bir âlet hükmündedir. Bu hayvani ruhun mizacı bozulursa, kalıp [bedeni ölür. İnsan rûhu ise, kendi yerinde kalır. Fakat aletsiz ve merkebsiz kalır. Merkebin [binek hayvanının] ölümü ve âletin zayi olması, süvarinin de zayi ve yok olmasına sebep olmaz. Fakat aletsiz kalır.
Bu âlet kendisine, Allahü Teâlâ´nın marifet ve muhabbetini avlamak, elde etmek için verildi. Eğer maksadına kavuştuysa, âletin helak olması, aradan çekilmesi onun için daha iyidir. Çünkü maksada kavuşmuşken, âlet yük olur, ağırlık verir. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) in «Ölüm, mü´mine hediye ve tuhfedir [hediyedir]», buyurması, av için tuzak kuran ve tuzağın yükünü çeken içindir. Avını elde edince tuzağın helâki onun için ganimettir. Yok, eğer ?Allah korusun? avı elde etmeden önce bu tuzak çalışmaz olursa, onun ayrılık acısı ve musibetinin sonu olmaz. Bu acının ve elemin başlangıcı kabir azabıdır. Allahü Teâlâ bizi ondan korusun!

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
BEDEN VE RUHLA ALÂKALI CENNET VE CEHENNEM
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» CENNET VE CEHENNEM (MUTLAKA BAKINIZ)
» Ruh ve Beden

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ALLAH ve RASULULLAH AŞKIYLA YANANLaR GeLSiN HUZUR ÎSLÂMDA :: KİMYA-İ SAADET-
Buraya geçin: