SoFi Çocuk Web Master
Mesaj Sayısı : 1400 Nerden : BatMan Kayıt tarihi : 06/09/08
| Konu: İNSANIN DÜNYADA BULUNMASININ SEBEBİ Salı Eyl. 23, 2008 1:11 pm | |
| İNSANIN DÜNYADA BULUNMASININ SEBEBİ
Biliniz ki dünya, din yolunun konaklarından bir konak, yolcuları Allahü Teâlâ´ya götüren bir yol, misafirlerin azıklarını alabilmeleri için açıkta kurulmuş süslü bir pazardır. Dünya ve âhiret, senin iki hâlinden ibarettir: Ölümden Önce olup, ama ona çok yakın olana «DÜNYA», ölümden sonra olana ise «AHÎRET» denir. Dünyadan maksat, âhiret için azık toplamaktır. Çünkü, insan yaratıldığı zaman sade ve noksan [eksik] yaratılmıştır. Fakat, kemâle gelmek ve meleklerin hâlini kalbine nakşetmek liyakatindedir. Böylece Allahü Teâlâ´ya lâyık kul olur. Bu; hidâyete kavuşmak, yahut Allahü Teâlâ´nm cemâlini seyredenlerden olur mânâsındadır. Onun nihaî saadeti budur. Cenneti budur ve o, bunun için yaratılmıştır. Gözü açılmayınca seyredemez ve O cemâli idrak edemez [anlayamaz]. Bu ise marifetle elde edilir. Allahü Teâlâ´nın cemâlinin marifetinin anahtarı, onun sun´undaki [yaptığı, yarattığındaki şaşılacak] hâllerin bilinmesidir. Bu sun´unun anahtarı, Önce insanın duygularıdır. Bu hisler [duygular] ancak, su ve topraktan meydana gelmiş bu bedende bulunurlar. O hâlde, bunun için su ve toprak âlemine düştü. Ancak bu şekilde, bu azığı elde eder, hisleriyle kendinin dışında olanları bilir. Kendini tanımak anahtarı ile de, Allahü Teâlâ´yı tanımaya kavuşur. Bu hisler onda olduğu ve faaliyet gösterdikleri müddetçe o kimseye, «Dünyadadır», derler. Hislere veda edip kendi [zâtı] ve zâtına ait sıfatları [kendine ait hususiyetleri] kalınca ona, «Ahirete gitti», derler. O halde insanın dünyada bulunmasının sebebi budur.
DÜNYANIN HAKİKATİ, ÂFETİ VE MAKSADI
Demek ki, insana dünyada iki şey lâzımdır: Biri, kalbi öldürücü sebeplerden koruması ve gıdasını tedarik etmesi, diğeri de, bedenini helak edici, öldürücü şeylerden koruması ve gıdasını elde etmesidir. Kalbin gıdası, Allahü Teâlâ´yı tanımak ve sevmektir. Çünkü, her şeyin gıdası tabiî hususiyetine uygun olur. Daha önce, insanın kalbinin hususiyetinin bu olduğunu anlatmıştık. Helakinin sebebi, Allahü Teâlâ´dan gayrı şeylerin sevgisine dalmaktır. Bedeni, kalb için korumak lâzımdır. Yoksa, beden fânidir, kalb bakidir. Hacıyı hacca götüren deve gibi, beden de kalbin binek hayvanıdır. Deve hacıya lâzımdır, hacı deveye değil. Eğer hacca giden bir kimsenin deveyi yanında bulundurması icabediyorsa, yemini, suyunu, örtüsünü Kabe´ye varıncaya kadar tedarik etmesi lâzımdır. Bundan sonra onun sıkıntısından kurtulur. Fakat deveye bakmayı ihtiyaç miktarınca yapmak lâzımdır. Yoksa, bütün zamanını ona yem vermek, onu süslemek ve onu muhafaza etmekle geçirirse, kafileden geri kalır ve helak olur. Bunun gibi, eğer insan bütün zamanını, bedenin kuvvetlenmesine ve helak olma sebeplerini ondan uzaklaştırmaya verirse, kendi saadetinden mahrum kalır. Dünyada bedenin ihtiyacı üçtür: Beslenmek için yemek, giyinmek, sıcak ve soğuktan korunmak için bir evi olmak. Böylece helak olma sebeplerinden kurtulur. O hâlde, insanın dünyadan zaruri olarak alacağı bunlardan fazla değildir. Hattâ dünyanın esası da bunlardır. Kalbin gıdası, beslenmesi ise marifettir. Ne kadar çok olursa, o kadar iyidir. Bedenin gıdası, yemektir. Haddinden fazla olursa helake sebep olur. Allahü Teâla´nın, şehveti insana vermesi, yemekte, meskende ve giyinmekte bedenin iktizasının meydana gelmesi içindir. Kendisinin binek hayvanı ancak bu şekilde helak olmaz. Bu şehvet öyle yaratılmıştır ki, kendine verilene razı olmaz, daha fazla ister. Aklın yaratılması, onun hududunu aşmamasını temin içindir. Peygamberlerin diliyle (aleyhimüsselâm) gönderilen şeriatlar, onun [şehvetin - arzunun ] hududunu tâyin içindir. Fakat bu şehvet, yaratıldığı zaman kendisine verildi; çocukta da, onun [İstek ve arzunun] bulunması lâzımdır. Akıl ise sonradan yaratılmıştır. Demek ki, şehvet [arzu ve istek] önceden yerini tutmuş, hâkim olmuş, emre itaat etmek istemez olmuştur. Akıl ve şeriat ondan sonra geldiler. Bütün varlığını kuvvet, elbise ve mesken kurmaya vermemesi ve bu sebeple kendini unutmaması, bu kuvvet ve elbisenin neye yaradığını, ne için olduğunu bilmesi ve hattâ kendinin bu dünyada ne için bulunduğunu anlaması, Âhiret için azık olan kalbin gıdasını unutmaması için geldiler. Bu ifadeden dünyanın hakikatini, âfetini ve maksadını öğrendin. Şimdi, dünyanın dallarını ve kısımlarım bildirelim.
DÜNYANIN ASLI ÜÇ ŞEYDİR: YEMEK, ELBİSE VE MESKEN
Dünyanın tafsiline dikkat edersen, üç şeyden ibaret olduğunu görürsün: Biri bitki, maden ve hayvan gibi yeryüzünde görülen şeylerdir. Toprağın aslı, mesken kurmak ve ziraatle ondan faydalanmak içindir. Bakır, pirinç ve demir madenleri âletler için, hayvanlar ise üzerlerine binmek ve yemek içindir. Diğer ikisi de, insanın kalbini ve bedenini bunlarla meşgul eylemesidir. Ya kalbi, onu sevmek ve onu istemekle meşgul eder, veya bedenini onu düzeltmek, onun işlerini yapmakla meşgul eder. Kalbi dünya sevgisi ile meşgul eylemek sebebiyle, kalbde helake sebep olan hırs, bâhillik, haset, düşmanlık ve bunun gibi sıfatlar meydana gelir. Bedeni dünya ile meşgul eylemekten, kalbe bir meşguliyet doğar. Böylece aslını unutur ve tamamen dünyaya dalar. Dünyanın aslı; yemek, elbise ve mesken olduğu gibi, insan için zaruri olan san´at da üçtür: Ziraatçılık, dokumacılık ve marangozluk. Fakat bunların da kolları vardır. Bazıları ona hazırlık içindir. Pamuk döven ve iplik büken, dokumacının işini yapıyor. Bazısı da bunu tamamlar, terzi gibi ki, dokumacının işini tamamlıyor. Bunların hepsi için âletlere ihtiyaç vardır. Bunlar da odun, demir, deri ve bunun gibi şeylerdir. Böylece demircilik, marangozluk ve dericilik san´atlan meydana geldi. Bunların hepsi meydana gelince birbirlerine yardım etmeye muhtaç olurlar. Çünkü herkes, kendinin bütün işlerini yapamaz. Böylece terzi, dokumacının ve demircinin işini, demirci de, diğer ikisinin işini yapmak için bir araya geldiler. Bu şekilde her biri ayrı iş yaptılar. Bu yüzden aralarında bazı şeyler meydana geldi, birbirlerine düşman olmaya başladılar. Çünkü her biri kendi hakkına razı olmadı ve diğerinin hakkına geçmek istedi. Böyle san´atlardan üç çeşide daha ihtiyaç oldu. Biri, saltanat ve siyaset [idare], diğeri kadılık ve hâkimlik, diğeri de insanlar arasında onunla kanun teşrii yapılan fıkıh san´atlarıdır. Her ne kadar bunların çoğunun el ile alâkası yoksa da, her biri birer san´attır. İşte bu sebeple, dünya meşgalesi çoğaldı ve karıştı. İnsanlar onun arasında kendilerini kaybettiler ve başlangıçta bunların esasının üç şey olduğunu anlayamadılar. Bütün bunlar yemek, giymek ve mesken içindir. Bu üç şey de beden için lâzımdır. Beden de kalb için lâzımdır. Onu taşımaktadır. Kalb de Allahü Teâlâ için [O´nu bilmek için] lâzımdır. O hâlde kendini ve Allahü Teâlâ´yı unutanlar; kendini, Kabe´yi ve seferi unutup bütün zamanım deveye bakmaya veren hac yolcusuna benzerler. Demek ki, dünya ve hakikati bu anlattıklarımızdır. Her kim onda sefere hazırlanmaz, işini bitirmez, gözünü âhirete çevirmez ve dünya meşgalesini ihtiyacından fazla tutarsa, dünyayı tanımamış olur. Bunun sebebi cahilliktir. Bahusus Peygamber Efendimiz buyurdu: «Dünya, Hârut ve Mâruttan daha büyük büyücüdür. Ondan kaçınız». Dünya böyle bir büyücü olunca, onun hile ve aldatmalarını ve onun işlerinin neye benzediğini insanlara açıklamak farz olur. Şimdi dünyanın neye benzediğini dinle! | |
|