SoFi Çocuk Web Master
Mesaj Sayısı : 1400 Nerden : BatMan Kayıt tarihi : 06/09/08
| Konu: HER İNSAN FITRAT ÜZERE DOĞAR Salı Eyl. 23, 2008 1:23 pm | |
| HER İNSAN FITRAT ÜZERE DOĞAR
Bu hâllerin peygamberlere mahsus olduğu zannedilmesin. Zira, bütün insanların cevheri, fıtratta [yaratılış, karakter] buna uygundur. Şöyle ki: Hiçbir demir yoktur ki, kendisinden saf hâlinde iken âlemin görüntüsünü içine alan bir ayna yapılmasın. Ancak pas, onun cevherine işler ve onu ziyan eder. Bunun gibi, dünya hırsı, şehvet ve günahların galib geldiği ve yerleştiği bir kalb, buna kavuşamaz. Kir ve pas derecesine iner. Böylece bu liyâkat [uygun olmak] ve uygunluğu gider. Hadis-i şerifte, «Her çocuk, İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra babaları ve anneleri onları Yahudi, Hıristiyan ve Putperest yaparlar» (1) buyuruldu. Bu liyâkatin umumî olduğunu Allahü Teâlâ şöyle haber veriyor: «Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Hepsi, ?Elbette şehâdet ederiz ki, Sen bizim Rabbimizsin!..´ dediler» (2). Şöyle ki: Aklı olan bir kimseye birisi dese ki: «İki, birden çok değil midir?». Cevabında, «Şüphesiz çoktur» der. Her ne kadar aklı olan kimse bunu kulağıyla hiç duymamış olsa da, dili ile hiç söylememiş olsa da, içi bununla doludur, bunu tasdik ve kabul etmektedir. Bu, insanların fıtratında olduğu gibi, Allahü Teâlâ´yı bilmek de aynı fıtrattandır. Şöyle ki: Allahü Teâlâ buyurur: «Eğer kâfirlere, gökleri ve yerleri kim yarattı diye sorarsan, onlar, Allah yarattı diyeceklerdir» (3). Diğer bir âyet-i kerîmede, «Allah´ın fıtrat dinine yönel. Allah insanları o fıtrat üzerine yaratmıştır.» (4) buyuruluyor. Bu, aklî deliller ve tecrübe ile de bilinmektedir. Sadece peygamberlere mahsûs değildir. Zira, peygamber de, bir insandır. Âyet-i kerîmede, «De ki: Ben ancak sizin gibi bir beşerim [insanım]» (5), buyuruldu. Fakat kendisine bu yol açılan kimseye, eğer bütün insanların kurtuluşunu gösterirlerse, kendisine gösterilen yola insanları çağırır, davet ederse, kendisine gösterilen bu yola Şeriat denir. O kimseye de peygamber denir. Ondan hâsıl olan hâllere mucize denir. İnsanları davetle meşgul olmazsa, ona velî denir. Hâllerine de keramet denir. Keramet sahibi olan her velînin, insanlarla ve davetle meşgul olması vacip değildir. Belki, kudret-i Hak onun davetle meşgul olmaması yolundadır. Fakat bu şeriatın kuvvetli ve yeni olduğu, başkalarının dâvetine lüzum kalmadığı zamanlar için doğrudur. Yahut da davetin başka bir şartı vardır ki, bu, velide yoktur. O hâlde, evliyanın velayetine [velilik] ve kerametine itikadın sağlam olsun. Biliniz ki, ilk yapılacak iş mücâhededir. [Nefse, istemediklerini yaptırmak, çok ibadet yapmak gibi]. İrâde, istek burada işe yarar. Fakat her eken biçemez, her giden ulaşamaz, her arayan bulamaz. Şu kadar var ki, daha kıymetli olan işin, şartlan da [elde edilme yolları] çoktur. Onu bulmak daha güçtür. Bu ise, marifet makamında insanın en şerefli derecesidir. Mücâhede etmeksizin ?bu yollardan geçmeden ve pişmeden?, bir mürşid [yol gösterici] olmaksızın, bunu istemek doğru olmaz. Bu ikisi olur, fakat bir uygunsuzluk varsa yahut ezelde o kimseye bu saadeti nasîb etmemişler ise, maksadına kavuşamaz. Zahirî ilimlerde imamlık derecesine kavuşmak ve bütün ihtiyârî [kendi isteği ile] olan işler de böyledir.
(1) H. Cenâiz, 80, 30. (2) 7 - A´râf; 172. (3) 31 - Lokman: 25. (4) 30 - Rûm: 30. (5) 18 - Kehf: 110, 41 - Fııssllet: 6.
KUDRET SEBEBİYLE KALBİN ÜSTÜNLÜĞÜ
Marifet yolundaki insanın, en kıymetli cevheri olan kalbde görünenleri öğrendin. Şimdi de, kudret sebebiyle olan üstünlüğünü izah edelim. Zira, o da meleklerin husûsiyetlerindendir. Diğer hayvanlarda yoktur. Bu da şöyledir: Melekler, madde âlemini emri altında bulundururlarsa, Allahü Teâlâ´nın izni ile insanların ihtiyaçlarını gördükleri zaman, baharda yağmur getirirler, fırtına koparırlar, hayvanları ana rahminde, bitkileri toprakta şekillendirirler ve süslerler. Bu işlerin her bir çeşidi için meleklerden bir kısmı vazifelendirilir. İnsanın kalbi de, melek cevheri cinsindendir. Ona da bir kudret, kuvvet verilmiştir. Böylece madde âleminin bir kısmı ona tâbidir. Herkesin hususî âlemi, kendi bedenidir. Beden de kalbe tâbidir. Herkes bilir ki, kalb parmakta değildir. İlim ve irade [istek] parmakta değildir. Kalb emredince, parmak hareket eder. Kalbde hışmın görüntüsü meydana gelince, yedi azadaki damarlar açılır, kan hücum eder. Bu, yağmura benzemektedir. Şehvetin görüntüsü kalbde zahir olunca, bir esinti canlanır ve şehvet âletine doğru gider. Yemek yemeyi düşününce dilinin altındaki kuvvet hemen yardım için harekete geçer ve tükürük bezleri çalışır. Böylece yiyeceği, yutacak hâle gelinceye kadar ıslatır. Kalbin tasarrufunun bedende câri [geçerli] olduğu ve bedenin kalbe tâbi olduğu gizli değildir. Fakat, bilmek lâzımdır ki, kalblerin bazısı bazısından üstün ve kuvvetlidir; melek cevherine daha çok benzer. Böylece, onun bedeninin dışındaki maddeler, ona itaat eder. Meselâ, heybeti bir aslan üzerine düşerse, aslan ona itaat eder, emrine girer, bir hastaya himmet edince, sıhhate kavuşur; bunun gibi vücudu sağlam olan birisine bakarsa, hasta eder, bir kimsenin kendi yanına gelmesini düşündüğü zaman, o kimsenin bâtınında bir hareket meydana gelir. Yağmur yağmasını istediği zaman yağmur yağar. Bütün bunlar aklî delillerle mümkün ve tecrübe ile bilinmektedir. Göz değmesi ve büyü dedikleri şeyler de bu kabildendir. İnsanların, diğer cisimlere te?sir ettiği şeyler kısmındandır. Hattâ, haset edici habis [kötü, pis] bir nefis olur, gayet güzel bir at görür, o ata haset gözü ile bakar, onun helak olmasını aklından geçirir, o at o anda helak olur. Bahusus hadîs-i şerifte bildirildi: «Göz (nazar) insanı mezara, deveyi tencereye koyar» (1). O hâlde, bu da, kalbin şaşılacak kudretlerindendir. Böyle bir hususiyetin [özellik] kendisinde bulunduğu bir kimse, insanları hak dinine dâvet edici ise, bu hâllerine mucize denir. Davet edici değil ise keramet denir. Hayırlı işte bu hâlleri zuhur ederse, nebi yahut velî denir. Kötü işlerdekine ise büyücü denir. Büyü, keramet ve mucize, insanın kalbindeki kudretin en büyüklerindendir. Evet, aralarında büyük farklar vardır. Bu kitab bunu açıklamak için kâfi değildir.
Site İçi
Bir Hadis Beş Vakit Namaz Ebu Hureyre (r.a.)Allah Resulü´nü (a.s.) şöyle buyururken işitmiştir. "Söyleyin, birinizin kapısı önünde bir akar su bulunsa ve günde beş defa içinde yıkansa ne dersiniz? (Onun vücudunun) kirinden, pasından bir şey kalır mı?" Hayır, kirinden, pasından hiç bir şey kalmaz dediler. "Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Onlarla Yüce Allah günahları yıkar, siler," buyurdu.Sahih-i Müslim´deki hadis numarası: 1071 Bir Ayet Emaneti Yüklenmekten Kaçındılar Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.
DİN BİLGİSİ:FITRAT OLAYI İSRA VE MİRAÇ GECESİNDE GERÇEKLEŞMİŞTİR.CEBRAİL ALEYHİSSELAM TARAFINDAN VE CENABI HAK YOLUYLA OLUMUŞTUR.
(33/72) | |
|