Enes b. Malik (ra) anlatıyor:
"Peygamber Efendimizin Mühr-i Şerifleri (şerefli, mübarek mühür) gümüşten yapılmıştı. Kaşı ise Habeş taşındandı.
Resulullah Efendimiz yabancı devlet reislerine mektup yazmak isteyince, bir mühür yüzük yapılmasını buyurdu.
"Peygamber Efendimizin parmağındaki yüzüğün parıltısı hala gözümün önünde duruyor".
"Peygamber Efendimizin Mühr-i Şeriflerinin kaşına, üç satır halinde, "Muhammed Resulullah" ibaresi kazınmıştı. Birinci satırda "Muhammed", ikinci satırda "Resul", üçüncü satırda da "Allah" kelimeleri yer alıyordu."109
PEYGAMBER EFENDİMİZİN YÜRÜYÜŞ ŞEKLİ
Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor:
"Ben Resulullah Efendimizden daha güzel birisini görmedim; sanki güneş, onun mübarek yüzünde devrediyor gibiydi. Peygamber Efendimizden daha hızlı yürüyen birisini de görmedim; yürürken adeta yeryüzü ayakları altında dürülürdü. Bizler, arkalarından giderken, geri kalmamak için büyük çaba harcardık."110
Hz. Ali'nin torunlarından İbrahim b. Muhammed (ra), "Dedem Hz. Ali, Resulullah Efendimizi tanıtırken şöyle derdi: "Resulullah Efendimiz, yürürken, adeta yokuş aşağı inercesine, ayaklarını sertçe kaldırırlardı"111 diyerek, Peygamberimiz (sav)'in rahat bir yürüyüşü olduğunu belirtmiştir.
Hz. Yezid İbni Mirsad (ra) ise şöyle demiştir:
"Yürüdüğü zaman vakarlı fakat hızlı giderdi. Yanındakiler ona yetişemezdi."112
Hz. Ebu Atabe (ra)'den:
"Yürürken kuvvetli adımlarla yürürdü."113
"Yürürken, ayaklarını yerden biraz kaldırıp önlerine hafif eğilerek yürürlerdi. Ayaklarını ses çıkarıp toz kaldıracak şekilde yere sert vurmazlar; adımlarını uzun ve seri atmakla birlikte sukunet ve vekar üzere yürürlerdi. Yürürken, sanki meyilli ve engebeli bir yerden iniyor görünümünü arzederdi. Bir tarafa dönüp baktıklarında, bütün vücudları ile birlikte dönerlerdi. Rastgele sağa sola bakmazlardı. Yere bakışları, göğe bakışlarından daha çoktu. Çoğunlukla göz ucu ile bakarlardı. Ashabı ile birlikte yürürken, onları öne geçirir kendileri arkada yürürlerdi. Yolda karşılaştığı kimselere, onlardan önce hemen selam verirdi."114
"Hep harekatı mutedil idi. Bir yere azimetinde (Yola çıkmak, gitmek) acele ve sağ ve sola meyletmeyip, kemal-i vekar (ağırbaşlılığın olgunluğu) ile doğru yoluna gider ve fakat sür'at (hızlı) ve sühulet (kolaylıkla) ile yürür idi. Şöyle ki; adeta yürür gibi görünür, lakin yanında gidenler, sür'at ile yürüdükleri halde geri kalırlar idi."115